Franz Kafka, hayatıyla başlı başına bir eser niteliğindedir. Refahı yükselmiş bir ailenin en büyüğü olarak 1883’te dünyaya gelmiştir. 2 erkek kardeşini yitirmiş, kız kardeşleri ise Holokost’a kurban gitmişlerdir. Muhafazakar bir aileye sahip olan Kafka’nın, büyük oranda yaşamının izlerini taşıdığı söylenir.
Franz Kafka, eğitim ve büyüme çağında yaşadığı toplumun en ezilen kesimlerini temsil etmiştir. Muhafazakar bir ailenin sanatçısı, Hristiyan bir ülkenin Yahudisi, Çeklerin içinde Almanca bilen bir yabancı olarak kaldı.
Feodal ilişkiler içinde edebi yetenekleri ve zamanını kaybetmeme fikriyle birçok kez evlenmekten vazgeçti. 1917’de onu günden güne eriten verem hastalığına yakalanmış, 1919’da ağır grip geçirmiştir. Nazi Almanyası’nın tırmanışına şahit olmuş, başından kaybettiğini bildiği mücadeleyi 17 Mayıs 1944’te Nazi toplama kampında deneyimleyerek hayata gözlerini yummuştur.
Hayatını etkileyen çoğu gerçek kuşkusuz eserlerine yansımaktadır. Felaketler çağında cesur kaleme sahip eserler, insanı derinden sarsarak bir tokat gibi çarpar.
20. yüzyılın karamsarlık dönemleri Kafka’nın eserine de sirayet etmiş, Kafka dönemi bir temel fikirle kısaca özetlemiştir. Hayat ona göre kaybedilmiş bir mücadeleyi sınamaktır.
Franz Kafka için Birey ve Edebiyata Yansıması
Edebiyat tarihçilerinin bir kısmı onu ekspresyonizmin (dışavurumculuk) temsilcisi varsayar. Fakat o ekspresyonizmi aşan bir biçimde dışavurumculuğa yakınlığının yanında daha sert bazı kesitler vardır. Eserlerinde antisosyal kişilik yapılanmalarına yer verilmektedir. Birey yoğun biçimde uyarana karşı odaklanmakta güçlük yaşamaktadır. Ussal düşünce geri planda kalmaktadır.
Bu durum bize 21. yüzyıl (yok! yanlış yazmadım.) çağın toplumun kişilikleri için öncül bir tespit niteliğindedir. Belki de Franz Kafka edebiyatta bu nedenle bu kadar önemlidir.
Bireyin trajedisini saf hali ile yanıstan Kafka’nın eserleri bir anlamıyla şizofrenik nitelik de taşır. Kişilik bulanıklığı ve depresif yönelimleri ile kişi dönemin karanlık tablosunda silik siluet haline gelmiştir.
Eserlerinde imgeden hakikate geçiş neden-sonuca bağlanmadan gerçekleşmektedir. Dava, Şato gibi eserlerde hazin sonlar genellikle nedensellikle ilişkisiz kalacak, son bizi gerçeğin soğuk yüzü ile karşı karşıya bırakacaktır. İlginç bir ayrıntı ise ana karakterler genelde K. kısaltması ile belirtirler. Dönüşüm eserinde ise Samsa Çekçe’de ben yalnızım demektir.
Franz Kafka evlilik gibi yeni bir feodal ilişkiden ne kadar kaçmak istese de, zorunda kaldığı feodal ilişkilerden kaçamamaktadır. Baskıcı babasına karşı hep bir borçluluk hissinde (ve tabii ki de suçluluk) olan Kafka bu ilişki altında ezilişini eserlerine çeşitli sembollerle yansıtacaktır.
Demiştik ya 21. yüzyılı erken okuması onu bu kadar önemli kılar. Evet, onun eserlerinde dil anlamını yitirmiştir. İnsanlar ritüellere dayalı gündelik rollerini oynarlar. İletişim araçlarının gittikçe geliştiği bir dünyada iletişimsizlik ise baki kalmaktadır.
Eserleri modern dünyanın sancılarının postmodern dünyanın çağırıcılığını nasıl yaptığının bire bir portresidir.