Evde filmi Francois Ozon’un tuhaf bir örgüye sahip, öğrenci-öğretmen ilişkisine dayalı psikolojik gerilim. Film İspanyol oyun yazarı Juan Mayorga’nın “The Row the Last Row” adlı romanından uyarlanmış ve sapkınca bir arzu, sinsi oyunları barındıran ustaca bir gerilim olarak karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda birçok Film Festivali ödülüne sahip. Alt metinde Hithockyan yapısökümcü bakış yatıyor. Kara ironi ile seyirciyi koltuğuna gömerek gerim gerim geren, ilgilileri için benzeri olmayan bir film.
Filme konu olan okulda yeni eğitim-öğretim yılı, üniforma kuralı ile başlar. Filmin giriş sahnesinde yer alan öğrenci portreleri ile, öğrencilerin bireysel farklılıklarının yitirildiğine yönelik bir izlenim ile filme başlarız. Orta yaşlı Germain, öğrencilerinin edebi birikimi konusunda kaygılı olan başarısız bir romancıdır ve okulda Fransızca öğretmenidir. Eşi Jeanne ise başarılı sayılamayacak bir sanat galerisi sahibidir. Hikaye örgüsünü tetikleyen Germain’in öğrencilerine verdiği haftasonu ödevidir. Ödevlerin niteliksizliğine ve bu niteliksizliğin genel bir karakteristik öğrenci portresi olduğuna yönelik eşine dert yanan Germain, Claude ismindeki öğrencisinin ödevindeki şu cümleyi okuduğunda her şey değişir.
“Saat 11’de zili çaldım ve ev evin kapıları bana açıldı.”
Öğrencilerin aynılıkları içinde Claude izleyici için hemen farklılaşır. En arka sırada tek başına oturtulması ile, toplum ve insan davranışına dönük keskin bir gözlemci olduğu görünür. Diğer ödevler alışveriş merkezlerine yapılan gezi gibi klasik etkinlikleri içerirken Claude’un cümlelerinde bir farklılık hemen fark edilir.
Örgüyü Yöneten Kim?
Ödevde öğrenci bir aileye ziyaretini anlatır. “Orta sınıf bir kadının özel kokusu” hemen izleyici ve Germain üzerinde şüphesiz etkiye sahiptir. “Devam edecek” ifadesi ise merak unsurunu perçinler. Ödev kendini peşi sıra takip eden ve bu evdeki izlenimleri konu alan bir haftalık ödev dizisi haline gelir. Germain’in hikaye örgüsü ile birlikte öğrenciyi daha fazla yazmaya teşvik etmesi ile birlikte merak unsuru ön plana çıkar. Germain öğrencisinin yazım tekniğini geliştirmek adına, öğrencinin hikaye örgüsünün içine de girmeye başlıyor. Öğretmen’in eşi Kristin Scott Thomas’ın oyunculuğundaki Jeanne de, Germain okudukça hikayeleri dinlemeye başlar. O da merak girdabına dalarak hikayenin devamı hakkında daha fazlasını arzular.
Claude, hikayeleri ile birlikte, aile için iyi bir dost ve yasak bir meyve figürü haline gelir. Germain tüm öz denetim mekanizmalarına karşın, Claude’ın yazım yeteneğini geliştirmek için kol kanaat gerer. Onun yeteneğine dönük gerekçelendirmeler sunsa da, aslında hikayeleri için hissedilir bir açlık duymaya başlar.
Evde filmi karmaşık olmasına rağmen, izleyici üzerinde yarattığı merak unsuru ile kendine bağlıyor. Kolay anlaşılmayan semboller ve kurgular da barındırıyor. Olaylara bir şekilde girip çıkan ‘Çin’ figürü hiçbir zaman anlaşılmıyor.
Bu gerilimin içinde bizi yöneten ne Claude, ne de Germain’dir. Bizi yöneten izleyicinin tamamen kendisini teslim ettiği kurgunun mimarı Francois Ozon’dur. İzleyiciyi tarafkar tutumlarını değiştirerek sürekli kendi sezilerine yönelik reddiyete götüren yönetmen, son sahnede bile şaşırtıcı bir etki yaratmaktadır. Bizi rahatsız eden “güvendiğimiz dağlara kar yağması”dır. İçimizde şefkat ya da acıma hissi uyandırdığımız karakterlere yönelik yakınlık zamanla dağılmaktadır.
Psikolojik Açıdan Evde Filmi
Filmde eğitimdeki eşitsizliğin çatlakları ön planda gözüküyor. Dışarıdan bir göz olarak olayları gözlemleyen izleyici, empatiyi yitirerek örgü üzerindeki hakimiyetini de kaybetmeye başlıyor. Filmin başında kurulan Claude’a yönelik sempatik yakınlık, zamanla anlatıcı üzerindeki ‘güven’ algısının yitirilmesi ile yitiyor. Zamanla filme nüfus eden atmosferler gözetlenme, kurgunun nesnesi olma ve başka öznelerin hakimiyetine girme hissi bir izleyici olarak beni inanılmaz rahatsız etti.
Cinsellik ise gerilimin temelinde yer alıyor. Hithockyan bir etkiye sahip cinsel gerilim, evde filmi için temel noktalarından birini oluşturuyor. Hithock bilindiği gibi cinselliğe gerilim unsuru olarak bakar. Bu gerilim ise iki kutbun arzu duyulanın giderilmesine yönelik bir kurtulma halidir.
Sapkınlık Öğesi
Psikanalizde belirgin bir öğe olan sapıklık olgusu neredeyse tüm öğeleri ile karşımıza çıkar. Toplumdan uzak yaşamlar belirgindir. Karakterler kötülüğe dönük meyiller ve anormal arzulara sahiptirler. Kusursuz karakterin olmaması, ve izleyici açısından her haliyle zaafa sahip karakterler bize ‘iyi’ karakteri yakalayacakken elimizden kaçırmamıza neden olur.
Evde filmi, son sahnesi ile bizi gerilimin en yüksek aşamasına çıkaran noktayı sunuyor. Çünkü Claude ve Germain tarafından muhtemel girilecek evler genel bir portrede farklı yaşamları yansıtmaktadır ve burada bana göre “siz de herhangi bir kurgunun hedefleneni olabilirsiniz.” mesajı vardır. Bu ise rahatsız edici bir tatla sizi bitiş ekranı ile başbaşa bırakır.
Evrimsel sürecin içinde, insanın temel arzusu olan kabile dışı kalmama, topluluğa aidiyet insanı var eden en büyük ihtiyaçlardan birisidir. Bu konudaki eksikliklere genelde delilik olarak bakılmaktadır. Yalnızlaşma mefhumundan kurtulma, toplum ve topluma ait olan her şeyin zihinde parçalanması ile mümkündür. Bu da kaygısına kapılınan ‘dış dünya’ algısını kişide sonlandırır. Kişi artık reddiyet ve kendine uygun çıkarsamalarını yapmaya başlar.
Pskilojide küçük yaşta erkek çocuğun annesine yönelik cinsel güdülenmesi ‘Oidipus Kompleksi’ olarak adlandırır. Karakterimiz Claude küçük yaşta annesini yitirmiştir. Babası ise felçli kalmıştır. Yetişkinlikle berraber gelen bu kompleksten kurtulma hali bir krize dönüşürse, cinsel sapkınlıklar ortaya çıkabilir. Biz de filmde bu cinsel sapkınlıkların temelini Claude açısından görebiliyoruz. Kendine ait bir ‘aile’ isteği belki de onu eve yönlendirmiştir.
Film aynı zamanda farklı cinsel yönelimleri de barındırıyor.
Yazarın daha fazla yazısı için tıklayınız.