Müzik Neden İnsanlar İçin Keyiflidir?

Müzik neden bize keyifli gelir? Konuşma yolu ile dile getirilebilecek ifadeleri ses dalgalarındaki frekans değişimleri ile söylemek neden kulağa hoş gelir? Neden bu değişimin kombinasyon ve temposu bize mutluluk ya da hüsran aşılayabiliyor?

Müzik, ses dalga frekanslarının fiziksel kurallar dahilinde bir sistematik içinde sıralanmasıdır. Dalganın frekansı sesin karakterini belirlemektedir. Örneğin 1 saniyede 260 kez üretilen ses dalgaları ‘do’ notasına karşılık gelir. Benzer şekilde diğer 6 nota da belli bir titreşim sayısına sahiptir. Si notasına geldiyseniz en son do notasının 2 katı kadar titreşimle daha ince bir do notası elde edersiniz. Aradaki bu 1 katlık nota aralığı 1 oktavı oluşturur. Bu aralıktaki nota dizilimlerinin kombinasyonları ise bir ezgi meydana getirir. Fakat müziğin içindeki bu matematik bize ilkel kabilelerden beri gelen müziğin içindeki estetiğin sırrını açıklamaz.

Bu noktada kültürel kodlar devreye girmektedir.

Doğu müziğinin nota gamları arasında karmaşık kombinasyonu, Afrika müziğinin ritmik doğası, batı toplumlarında modern müzik temelleri farklı etkiler yaratır. Bu durum bile başlı başına müzikteki estetiğe karşı olan bireysel ilgiyi açıklamaz.

Müziğin ve dilin yapısı birçok açıdan benzerlik taşır. Hatta öyle ki müziğin başlangıcının dilin ortaya çıkışına denk geldiğine yönelik tezler bulunmaktadır. Konuşmanın toplumların gelişimi ve insan türünün hayatta kalması açısından önemi su götürmez bir gerçektir. Müziğin insanın evriminde hangi önemli ihtiyacı karşıladığının ise net bir cevabı yok. Bebeklerin konuşmalarının başlangıcı ile birlikte belli bir ezgide mırıldanmaya başladıklarını biliriz. Kurdukları cümlelerinin ögelerinin arması ve karmaşıklaşması ile birlikte ezgilerini de bu güfteye göre oturturlar. Fakat beynin konuşma becerilerinden sorumlu kısmında oluşan problemlerin konuşma konusunda sorun yaşamalarına rağmen müzik kabiliyetlerini korudukları bilimsel bir gerçektir.

Bilimsel Araştırmalarla Müzik Psikolojisi

En son bilimsel gelişmeler beynin müziği algıladığı bölümünün alıcıya sahip olabileceğini ileri sürmektedir. Bu tür bir alıcı bulunursa, neden beynimizde olduğunun evrimsel kökenleri yine de anlaşılmayacaktır. Öğrenme psikolojisine sahip canlılar dışında insan türü müzik ve ritm kabıiliyeti olan tek canlıdır. Bunun nedeni ise hala bilinmiyor.

Evrimsel bakış açısına göre, müzik hayatta kalmak için gerekli bir araç değildir. Fransız Bilim Enstitüsü’nde müzik üzerine çalışan nörobilimci Jean-Julien Jean-Julien Aucouturier

“Do ya da do-diyez, çok az zaman hayat memat meselesidir”

diyerek

“Sevin ya da sevmeyin Beethoven ya da Lady Gaga çığlık atmak ya da kaçmak zorunda olacağınız bir şey değil”

sözlerini ekliyor.

Bilim adamları tarafından müzik soyut bir şeyken neden tutarlı davranışları desteklediği konusu onlarca yıldır cevabı aranan bir soru.

Bu soruya aranan cevaplar açısından bir kaza olduğuna yönelik fikir ise ağır basıyor. Heyecan, mutluluk gibi duygularımızı evrimsel aşamalarda geliştirirken, duygularla benzer müziksel kompozisyonların beyin bölgelerinin ilişkili kısımlarını harekete geçirdiği biliniyor.

McGill Üniversitesi’nde çalışmalarını yürüten nörobilimci Robert Zatorre,

“Bu durum şans eseri gelişmiş bir evrimsel aşama olabilir, fakat evrimleştikten sonra cidden önemli bir hale geldi”

diye belirtiyor. İşte müziğin bu ilginç doğası ile ilgili birkaç teori mevcut.

Müzik pek çok evrensel duyguyu harekete geçiren bir araçtır.

Bir Teori: Dopamin Salınımının Artması

Bunlardan biri müzik dinlenildiğinde beynin dopamini serbest bıraktığını saptamasından geliyor. Nature Neuroscience Degisi’nde yayımlanan bir makalede Zatorre tarafından yönetilen bir çalışmada, bir müziğin duygusal zirveye ulaştığında dinleyicinin dopamin salınımının arttığını ortaya koydular. Bu durumda dinleyici heyecan ve mutluluk içinde bir “titreme” hissine kapılıyor. Bu müziği neden sevdiğimiz konusunda bir açıklama olabilir fakat bu beğeni neden daha evrimsel aşamaların ilk zamanlarında geliştiği konusunda net bir cevap değil. Karakteristik olarak beynimiz, sevişme ya da beslenme gibi hayatta kalma ritüelleri sırasında dopamini serbest bırakıyor. Bu yaşantımızı ve neslimizi devam ettirmek açısından gerekli bir davranış fakat müzik için böyle bir gereklilik yok.

Zatorre müziğin hayatta kalmak için biyolojik bir gereklilik olmasa dahi, benzer bir ödüllendirme yaptığını dile getiriyor.

Zatorre tarafından yönetilen Doğa Nörobiliminde yayınlanan bir çalışmada, bir müzik parçasının duygusal bir zirveye ulaşması ve dinleyicinin heyecan ve heyecanın omurga hissi hissi veren “titreme” hissettiğinde dopamin salınımının en güçlü olduğunu buldu.

Bu neden müziği sevdiğimizi açıklayabilir. Ama bu beğeniyi neden ilk başta geliştirdiğimizi açıklamıyor. Tipik olarak, beyinlerimiz hayatta kalma (seks veya yeme) için gerekli olan davranışlar sırasında dopamini serbest bırakır. Bu mantıklı – bu davranışların daha fazlasını yapmamızı teşvik eden bir uyarlama. Fakat müzik aynı şekilde gerekli değildir.

Diğer Bir Teori: Desen Estetiği

Başka bir olasılık ise desen estetiğine ilgi ile açıklanıyor. Hayatta kalmak için doğadaki düzeni belirten desenleri algılayabilmek, evrimleşme noktasında önemli aşamalardan biri. Ağaç yaprakları arasında bulunan bir canlı kusursuz deseni bozabilir ve onun avı olmamız muhtemel olabilir. Ya da duman gibi alışagelmedik bir koku bize bir yangının çağırıcısı olabilir.

Müzik de bu haliyle bir desene sahiptir. Dinlediğimiz müziğin melodi, armoni ve ritminin sürekliliğine dönük içgüdüsel bir beklentimiz bulunur. Zattorre bu konuda akor ilerleyişinin bir sonraki notada neyi gerektireceğinin genellikle tahmin edildiğini söyler.

Bu durum genellikle gam olarak bildiğimiz nota örgüsü ile açıklanır. Gam dışı bir hareket halinde kimi zaman affalayabiliriz, kulağımıza bu nota hoş gelmeyebilir hatta. Çünkü müzik geçmiş deneyimlere dayanmaktadır. Gitar çalanlar bilirler: popüler müziğin birçok parçası İspanyol Örgüsü denilen La minör, sol majör, fa majör ve mi minör akorlarının takibi ile oluşur. Araya arıza yaratacak notalar girdiğinde bu düzenin bozulduğunu hissederiz.

Bu durum kültürel anlamda farklı müzikler dinlediğimizde neden başlangıçta hoşlanmadığımızı da açıklıyor. Hatta farklı müzik kalıplarını tahmin edemediğimiz zaman müzikten sıkılıyoruz.

Bir Teori Daha: Sürüklenme

Müzikten neden keyif aldığımızı açıklayabiliyoruz fakat müzik dinlerken neden diğer duyguları yaşadığımızı açıklayamıyoruz. Müzik dinlerken kalp ve nefes ritmimiz müziğin ritmine uymaya başlar. Bu uyarılma hali beyin tarafından ise heyecan olarak yorumlanabilir. Araştırmalara göre ‘sürüklenme’ olarak isimlendirilen bu durum müzikten alınan keyfi doğru orantılı olarak arttırıyor.

Bir başka iddia müziğin duygu iletimimizi sağlayan beynin konuşma bölgelerin ile uyum göstermesidir. Fransız Bilimler Enstitüsü’nden Aucouturier

“Beynimiz konuşma sırasında duyguyu yakalamak açısından gerçekten iyidir”

diyor. Çevremizde insanların duygularını anlamak için ses tonuna bakabiliriz. Yüksek perdeden gelen sesler mutlu gelirken daha titrek ve makamlı sesler korkuyu ifade ediyor. Müzik belki de konuşarak iletişimin daha ileri bir versiyonu olabilir. Yüksek perdeli sesler gibi yüksek perdeli müziklerin heyecan uyandırması örneğinde olduğu gibi. Aucouturier’ın görüşüne göre insan sesi bir enstrüman olması halinde daha mutlu olabilir. Çünkü bu durumda daha geniş yelpazede bir nota aralığına sahip olabilirsiniz. Aynı zamanda insanlar duyguları yansıtmaya eğilimli olduğu için, dinlenen müziğin dili mutluluk ifade ediyorsa, bu müziğin mutluluğunu biz de paylaşırız.

Daha fazla derinlik yakalamak için tıklayınız.

Kaynaklar:

Lüzumsuz Bilgiler Ansiklopedisi

www.vox.com/

Yorum yazabilirsiniz